Bilgi Toplumu

Başlangıç » Sendika » BİLGİ TOPLUMUNUN İŞÇİ SENDİKALARI

BİLGİ TOPLUMUNUN İŞÇİ SENDİKALARI


İşlerin sürgit tıkırında yürümesini ya da bir garantörlüğün işletilmesini amaç edindiği hiçbir zaman açıkça keşfedilebilinir bir sendikacılık yaşamadık. “Ekonomik Faaliyetler Katalogları”, “Meslek Katalogları”, “Hane Halkı Harcama Katalogları”, “İşyeri Harcama Katalogları”, “Kamu Harcamaları Katalogları” ve benzeri sair adlandırma ve sınıflama kodeksleri vazedilen meclislere işçi sendikaları hiç davet edilmedi. İşçi sendikalarının, o meclislerde yer almaya çalıştıklarını da görmedik.

Amaç, biçim, maddî ve fail nedenleri açılarından bir usül-erkan, misyon-vizyon muhtevası telif edilirken bile hangi konu olsa, sendikalar, hep sadece ücret ve ücretin matrahı olan talî meselelerde söz almak istediler. Çalışma Hayatı kavramlaştırmasına doğrudan etkisi olmuştu sendikaların ama. O kavram alanında öğretim-eğitim, imar-iskan, para arzı, kredi ve kambiyo mevzuatı, alet-edevat ve eşya standardı, göreve tanımları ile iş analizi, araştırma-geliştirme, şehir alt yapı yatırımları vd. konuları konuşmak, üretimin faktörlerinden olan her aktörün hakkı ve sorumluluğudur aslında. Nitekim para sendikaları, arazi sendikaları, teşebbüs sendikaları; mevzuat ve maslahat tayin eden meclislerde bulunmak hak ve sorumluluklarını hep devrede tutmuşlardır. Çok alıngan, tutkulu ve patron edasıyla hem de. İşçi sendikaları ise diğer sendikasyonların kotardığı, tamam edip uyguladığı izleklerin dışından, pişmiş aşa su katan veya dalgaya taş koyan durumunda kalmıştır.

Bu noktada, “niye böyle oldu ki” diye sormak meseleyi analiz etmeye ve ilgililerin hasbi katkılarını kazanmaya yaramayacak. Çünkü bir tarafın “kabahatlerini savunmak” ve diğer taraflardakilerin de “aç gözlülüklerini ört bas etmek” yoluna iteklenmediklerinden emin olmalarını sağlayacak soru o değil.

“Başka türlü nasıl olabilirdi?” İşte ancak bu sorulduğu zaman “kurulan bir fabrikanın”, sadece “sonuçta bir fabrika” olarak görülemeyeceğini konuşabiliriz. Atla deve değil canım; ücret, çalışma saati, istirahat takvimi, sağlık ve emeklilik güvencesinden başkaca, o fabrika sebebiyle ne varmış sendikanın konuşacağı!?

“Başka türlü nasıl olabilirdi” muhaveremize, “başka ne olacaktı ki!” küçümsemesiyle karşılık verecek olan kişiler bilmeli ki, kendileri, bilgi toplumunun gerek, gerçek, geçerlerine ayak uyduramıyor. Sendikaların nutku tutulmuş duruma düşmeleri de bu kişiler yüzündendir. Üstelik bugünkü günde sari ve cari olan “finansal organizasyondan ibaret ekonomi”, sendikacılığı, doğal tasfiyeye itekleyebiliyorsa, bu, “çıkarların çatışmasından” başka bir terminolojiye önem verilmemesinden dolayıdır. Gele gele, “sendikacılık demek; nefs-i müdafaa emr-i vakilerinden sıyrılma mahareti demektir” tanıtmasını kanıksamak noktasına gelindi.

Mesela fabrika kurulurken yerinin seçilmesi ve büyüklüğü, bağlanan enerji kaynakları ve makina tesisleri; sadece ne kadar işçiye gereksinim duyulduğunu değil, ora iskanının yol ve mesken gerektirmelerini de belli eder. Ve sendikalarımızın o “belli”nin dışında kalmasını izah etmek mümkün değildir. Barınma, ulaşım, haberleşme, öğrenim, teşebbüs ve diğer insani – ailevi – içtimai – iktisadi lazımelerini karar bağlayan yerel ve merkezi idareyi toprak, para, teşebbüs sahibi olanlara bırakmaya izinli bir işçi sendikası tahayyül edilemez elbette.

Gecekondulaşan şehrin ve acayip caddeleriyle sokaklarıyla örülmüş sözde yolların doğurduğu işkencehanelerde, yine, ençok “çalışanlar” öğütülecekti, bu belliydi.

Bir iktisadi teşebbüsün üretim, tesis ve market planlamasını yaptığı esnada sendikanın söz hakkı vardır. Kaynakların tasarruf kararları, borçlanmaya gidiş, kârdan feragate dayanan kampanyalar vs. konuları gerçekleştirmelerin sonuçlarından “çalışanın” etkileneceği bellidir çünkü. İradede yeri olmadığı halde, iradenin hatalarının ceremesi “çalışana” yüklenemez çünkü.

Sosyal sermaye değerindeki altyapı imkanlarının kazanılmasına, “gelir vergisi ödemesi ve kullanım ücreti nakit girdileri” yoluyla katılan “istihdam nüfusu”, o kamu servetinin ziyanına engel olacak istişare yetkisine de sahiptir. O servetler, beceriksiz ve yahut aç gözlü teşebbüsün ne oyuncağıdır ne de mülkü.

Bugünkü günde dünyada ve ülkede doğa ve insan yapıp-etmelerinden hasıl olan süreç ve sonuç bilgisi envanterinden mahrum ve yararlanmaksızın gerçekleştirilmesi akla getirilemeyen ekonomik faaliyetler çağında yaşıyoruz. O envanterin verisetlerinden herbirinin diğer biriyle ilişkisine vakıf olmak da şart. İşçi sendikaları bu entelektüaliteden habersiz iken, ücret davası bile yürütebilemez.

Yaşadığımız bu evrenin sendikacılığı, işçi-işveren sözleşmesi üzerine inşa edilmiş yetkiyle yetinilerek yapılabilir bir sendikacılık olabilemez. Ürünve hizmet tanımı, faaliyet tanımı, meslek tanımı kesişmesiyle tarif edilen sektörel aktörlerin hep0sini eşit mevkileriyle kapsayan bir sendikal örgütlenmeye gidilmelidir. Mevcut sendikalar, bu yönde kanunlar vazedilmesini teklif etmelidir. Delegasyon şartından bağımsız bir temsil ve vekalet işleyişini getirmelidir. Görev tanımları ve iş analizi telif edilmemiş işletmenin kuruluşuna ruhsat verilmeyen bir ticaret kanunu istemelidir.

Tahsin Yılmaz

Bilgiişlem Uzmanı ve İşletme Yönetimi Danışmanı


1 Yorum

Yorum bırakın